Bir ülkenin yönetim mekanizması, bir organizmanın sinir sistemi gibidir. Doğru çalıştığında refah, adalet ve kalkınma sağlar; ancak içine giren bir kanser hücresi, zamanla tüm vücudu ele geçirir ve onu çöküşe sürükler. Bugün ülkemizin maruz kaldığı en büyük tehdit, işte tam olarak budur. İktidar, adeta bir metastaz yapmış kanser hücresi gibi, devletin tüm organlarına yayılmış, dokulara sirayet etmiş ve ülkenin sağlıklı işleyişini durma noktasına getirmiştir.
Bu kanser hücresinin ilerleyişi yalnızca yürütme erkini değil, yasama ve yargıyı da sarmış durumdadır. Hukukun üstünlüğü ilkesi çiğnenmiş, bağımsız yargı ortadan kaldırılmış ve güçler ayrılığı prensibi yok edilmiştir. Demokrasi, göstermelik bir sandık oyununa indirgenmiş, halkın iradesi gasp edilmiştir. Eğitimden ekonomiye, sağlıktan tarıma kadar her alanda bu hastalığın belirtileri gözlemlenmektedir.
Daha da vahim olanı, halkın umudu olarak görülen muhalefetin de büyük ölçüde bu kanserden nasibini almış olmasıdır. Gerçek mücadele ruhu taşımayan, sistemi değiştirmek yerine var olan çürümüş yapıyı yönetmeye talip olan sözde muhalefet partileri, ancak bir aspirin etkisi yaratmaktadır. Oysa hastalık aspirinle geçecek türden bir baş ağrısı değil, çoktan vücudu ele geçirmiş bir kanserdir. Artık köklü bir tedavi gerekmektedir.
Kurtuluş Yolu: Ameliyat ve Radyoterapi
Bu siyasi kanseri vücuttan atmanın ilk şartı, radikal bir ameliyat sürecidir. Mevcut yozlaşmış düzenin halkın eliyle tasfiye edilmesi gerekmektedir. Bunun için:
1. Gerçek Milli İrade Hareketi: Halkın doğrudan yönetime katılımını sağlayacak bir sistem inşa edilmelidir. Aracı siyasetçiler değil, halkın doğrudan seçtiği bağımsız meclis üyeleri ülkeyi yönetmelidir.
2. Tam Bağımsız Yargı: Yargı sistemi, hiçbir siyasi iradenin güdümüne girmeyecek şekilde yeniden inşa edilmelidir. Adaletin bağımsızlığı sağlanmadan, devletin sağlıklı işlemesi mümkün değildir.
3. Ekonomik Bağımsızlık ve Üretim Seferberliği: Ülke, kendi sanayisini ve tarımını yeniden inşa etmelidir. Büyük ölçekli tarım ve hayvancılık tesisleri kurulmalı, yerli üretim desteklenmelidir. Bu, dışa bağımlılığı bitirecek ve ekonomik kanseri temizleyecektir.
4. Milli Eğitim Devrimi: Eğitim, yozlaşmış ideolojilerden arındırılmalı ve çağın gereklerine uygun olarak milli kalkınma hedeflerine yönlendirilmelidir.
Bu ameliyat sürecinin ardından ise, ülkenin sağlıklı bir geleceğe kavuşabilmesi için bir radyoterapi süreci başlamalıdır. Yani, sistemin tekrar kanserleşmemesi için sürekli olarak halkın denetimi altında bir yönetim modeli benimsenmelidir. Halk, devleti yönetenlerin üzerine düşen gölge olmalı ve tekrar yozlaşmanın önüne geçmelidir.
Bu mücadele, bir neslin hayatını adaması gereken bir mücadeledir. Ya mevcut kanserli yapıyı kesip atarak vücudu sağlığına kavuşturacağız ya da gözlerimizin önünde ülkemizin çöküşüne tanık olacağız. Karar milletindir!