İHANETİN BAŞLANGICI:

İSMET İNÖNÜ’NÜN “HİÇBİR ÜLKE YOKTUR Kİ, KENDİ İÇİNDE BİZİM KADAR HAİN YETİŞTİREBİLSİN” sözü, derin bir özeleştiriyi içinde barındırırken, aynı zamanda Türk siyasi tarihinde kritik bir dönemeç olan Atatürk’ün ölümünden sonra izlenen politikaların da sorgulanmasını gerektiriyor. Ancak ironik olan şudur ki, İnönü bu sözü söylerken, dönüp kendi dönemine ve uygulamalarına bakmayı ihmal etmiştir.

Mustafa Kemal Atatürk’ün liderliğinde inşa edilen Türkiye Cumhuriyeti, tam bağımsızlık ilkesi, kalkınma hamleleri ve halk egemenliğine dayalı yönetim anlayışıyla kısa sürede büyük mesafeler kat etmişti. Atatürk’ün kurduğu sistem hem ekonomik hem de sosyal alanda milletin kendi ayakları üzerinde durmasını amaçlıyordu. Ancak, Atatürk’ün vefatından sonra, özellikle İsmet İnönü döneminde bu politikaların önemli ölçüde değiştirildiğini görüyoruz.

İnönü yönetimi, Atatürk’ün ekonomik bağımsızlığı temel alan devletçi politikalarından saparak Batı’ya daha bağımlı bir ekonomi modelini benimsedi. Devletçilik anlayışının yerine, yabancı sermayeye ve dışa bağımlı ekonomik modellere kapı aralandı. Öte yandan, Atatürk’ün millî ve bağımsız yargıya verdiği önem de zamanla aşındı. Yargı ve hukuk sistemi, siyasi etkilere daha açık hâle getirildi ve bu durum adaletin tarafsızlığına gölge düşürdü.

Eğitim politikalarında da ciddi bir kırılma yaşandı. Atatürk’ün öncülüğünde, millî kimliği ve bağımsız düşünceyi esas alan bir eğitim modeli geliştirilmişti. Ancak İnönü döneminde bu anlayış yerini daha farklı ideolojik yaklaşımlara bıraktı. Bu değişim, halkın bilinçlenmesini ve kendi iradesiyle hareket etmesini zorlaştırarak, yönetici elitlerin etkisini artıran bir sistemin doğmasına yol açtı.

Ayrıca, Atatürk’ün “Egemenlik, kayıtsız şartsız milletindir” anlayışı zamanla yozlaştırıldı. İnönü’nün çok partili hayata geçiş sürecinde sergilediği tutum ve tek parti döneminde uyguladığı baskıcı politikalar, halkın doğrudan yönetimde söz sahibi olmasını engelleyen bir sistemin yerleşmesine neden oldu. Bu süreç, siyasi yozlaşmayı ve halkın siyasetten uzaklaştırılmasını beraberinde getirdi.

Bütün bu gelişmeler göz önüne alındığında, İsmet İnönü’nün “hain yetiştirmek” konusundaki eleştirisi, dönemin politikalarıyla doğrudan ilişkilidir. Atatürk’ün bağımsızlık, halk egemenliği ve ekonomik kalkınma ilkelerinden sapıldığı noktada, Türkiye’nin içeriden ve dışarıdan çeşitli çıkar gruplarının etkisi altına girdiği açıkça görülmektedir. Eğer gerçekten vatan hainliği kavramı sorgulanacaksa, bu olgunun ortaya çıkış nedenlerini ve hangi politikaların buna zemin hazırladığını da dikkatle incelemek gerekir.

Sonuç olarak dönüp kendine bakmamış, suçu topluma atmıştır. Hepsinin yaptığı gibi.

Bunlara da bir göz atın

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir