Öte yandan, bir ülkede sistemi değiştirmek, daha karmaşık ve uzun vadeli bir süreçtir. Çünkü bu, yalnızca dış düşmana karşı değil, içerdeki alışkanlıklara, kökleşmiş yapıya, bireysel çıkar gruplarına ve toplumsal dirençlere karşı mücadele etmeyi gerektirir. Sistemi değiştirmek, toplumun düşünce yapısını, değerlerini ve alışkanlıklarını dönüştürmeyi de içerir ki bu, yalnızca fiziksel değil, zihinsel ve kültürel bir savaşı gerektirir.
Atatürk’ün de dediği gibi, “En büyük savaş, cehalete karşı yapılan savaştır.” Bu, düşman işgalinden kurtuluşun ardından bir milletin çağdaşlaşması için atılması gereken adımları işaret eder. Kurtuluş Savaşı’ndan sonra Atatürk’ün yaptığı devrimler, sistemi değiştirmek için verilen büyük bir mücadeleyi temsil eder. Bu süreç, yalnızca silahlı mücadelenin ötesinde, bir halkın bilincini, yaşam tarzını ve yönetim anlayışını dönüştürme çabasıdır. Ancak devrimler, milli mücadelenin başarısı üzerine oturtulmuştur.
Sonuç olarak, her iki süreç de kendi içinde zorluklara sahiptir ancak sistemi değiştirmek, genellikle daha uzun vadeli ve derin bir mücadele gerektirir. Çünkü bu mücadele, toplumun tüm katmanlarını etkileyen, geleceğe yönelik bir vizyonla desteklenmelidir. Bu vizyon ve çalışma, strateji var mıdır? Elbette. Ancak eksik olan alt yapının kurulmasıdır. Bu başarılırsa HANÇER SİSTEMİN KALBİNE SAPLANIR ve gerisi çorap söküğü gibi gelir. Onun için KUVA-İ MİLLİYE bütünlüğü olmaz, ancak KUVVA komutanlarının mücadelesi ve yönlendirmesi ile sonuç alınır. Yani MİLLİ MÜCADELE teşkilat yapısı ve kadrosu, sonra HALKIN DESTEĞİ SON SÖZ