Türkiye Cumhuriyeti, Misak-ı Milli sınırları içerisinde, ortak bir vatanda, ortak bir gelecek kurma idealiyle yoğun mücadeleler sonunda inşa edilmiş bir devlettir. Cumhuriyetimizin temeli, milletin bütün fertlerinin eşit vatandaşlar olarak kabul edildiği ve ortak değerler etrafında birleştiği bir sistemdir. Ancak, bölücü söylemler, emperyalist güçlerin yönlendirmesiyle zaman zaman “kültürel haklar”, “kimlik siyaseti” ve “anadilde eğitim” gibi kavramlarla maskelenerek sunulmuştur.
Anadilde Eğitim: Masum Bir Talep mi, Ayrıştırıcı Bir Adım mı?
Kürt siyasetçilerinin en çok dile getirdiği taleplerden biri anadilde eğitimdir. Ancak, bu talep gerçekte bölgesel ayrışmanın kapısını aralamakta ve etnik temelli bir devlet modelinin altyapısını oluşturmaktadır. Şayet belirli bölgelerde Kürtçe eğitim veren okullar açılır ve bu eğitim sisteminden mezun olanlar, sadece Kürtçe bilen birer birey olarak yetiştirilirse, bu insanlar nasıl ülke genelinde meslek icra edebilecektir? Kürt hakimler, Kürt avukatlar, Kürt doktorlar, Kürt mühendisler, Kürt memurlar oluştuğunda, Türkiye Cumhuriyeti’nde iki farklı sistem mi oluşacaktır?
Bu durum, bölgeler arasındaki sosyal, hukuki ve idari bölünmeyi derinleştirir. Kürtler kendi hastanelerinde, kendi mahkemelerinde, kendi belediyelerinde hizmet almaya başladığında, bu hizmetlerin doğrudan “ayrı bir yönetim modeli” oluşturduğu gerçeğiyle karşı karşıya kalırız. Bunun bir adım ötesi ise, bölgede “bağımsız bir hukuk sistemi” ve “bağımsız güvenlik güçleri” oluşturma eğilimidir. Yani, aslında “anadilde eğitim” olarak sunulan talep, zaman içerisinde fiili ayrı bir yapının temelini oluşturur.
Paralel Devlet ve Etnik Ayrılığın Kaçınılmaz Sonuçları
Eğer bir bölge, kendi adalet sistemine, kendi eğitim modeline ve kendi güvenlik yapısına sahip olursa, bu bölgenin bağımsızlığına doğru ilerlemesi kaçınılmaz olur. Türkiye Cumhuriyeti’nin birliğine kasteden güçler, bu talebi bizzat desteklemekte ve bölgede ikinci bir yönetim mekanizması oluşturmaya çalışmaktadır.
Tarihsel olarak bölgesel ayrılıkların nasıl sonuçlandığına dair pek çok örnek mevcuttur. Irak’ta ve Suriye’de, bölgesel otonomi elde eden yapılar, zamanla merkezi yönetimden tamamen kopmuş ve dış güçlerin nüfuzu altına girmiştir. Türkiye’de benzer bir sürecin yaşanması, bölgeyi istikrarsız hale getirmekle kalmaz, aynı zamanda emperyalist güçlerin yeni bir müdahale alanı oluşturmasına da yol açar.
Sonuç: Gerçek ile Yüzleşmek
Türkiye’deki bölücülük siyasetinin gerçek yüzü, “kimlik hakları” ve “demokratik talepler” gibi maskelerle gizlenmektedir. Oysa mesele basit bir dil hakkı meselesi değil, bölgesel ayrılığın altyapısını oluşturmaya yönelik bilinçli bir stratejidir. Etnik ayrım temelinde bölgesel yönetim taleplerinin kaçınılmaz sonucu, zamanla bağımsızlık iddialarının gündeme gelmesi ve devletin bölünmezliğine yönelik tehdidin büyük bir boyuta ulaşmasıdır.
Bu nedenle, “anadilde eğitim” gibi taleplerin ardındaki gerçek niyetleri görmek ve bölgesel ayrılığı tetikleyecek her girişime karşı uyanık olmak gerekmektedir. Milletin birliği, tarihimizde nice badireler aşılarak sağlanabilmiş bir değerdir ve bu birlik, emperyalizmin oyunlarına gelerek kaybedilemeyecek kadar kıymetlidir ve biz millet olarak bu satılmış SİYASİLERDEN kurtulmadıkça, hiçbir zaman huzuru bulamayız ve bunlar kaldıkça, sistem devamlılığı parçalanmayla sonuç verir. Düşün!

Tüm ifadeler:
1313