TC’nin yüz yıllık tarihi boyunca, Türkiye’yi bugüne kadar yönetmek için iktidara gelmiş ve geçmiş iktidarlar, Atatürk dönemi hariç, Türk Güvenlik Kurumlarını kendi iktidarlarının ve işbirliği yaptığı yabancı güçlerin çıkarı için, siyasi bir erk olarak yanlış ve yasa dışı bir şekilde kullanmışlardır.
Bu da devletin güvenlik kurumlarının olması gerektiği gibi, Anayasa’ya, devlete ve millete değil, sadece siyasi erke tabi olması anlamına gelmektedir.
Çoğu zaman da bu böyle olmuştur.
Bilindiği gibi, Türkiye’de ki her siyasi parti iktidarı döneminde, iktidarlar kendi ideolojisi ve siyasi stratejileri ve amaçları doğrultusunda, yasa dışı olarak Türkiye’de ki güvenlik kurumlarının yapısı ve amaçları ile oynamış ve iktidarın payandası yapmaya çalışmış veya zaman zamanda iktidarlar bunu gerçekleştirmişlerdir.
Halbuki Türkiye Cumhuriyeti Anayasası, güvenlik kurumlarına tarafsız olma; sadece devlet ve milletin varlığının korunması ve kollanması ve tehlikeli durumların bertaraf edilmesi görevini vermiştir.
İktidardaki veya bir başka siyasi erkin Anayasa dışı faaliyetlerinde yer alacaksın dememiştir.
Bilindiği gibi; Menderes, 12 Mart, 12 Eylül ve şimdiki hükümet dönemlerinde Türk güvenlik kurumları, siyasi iktidarlar ve onların emperyalist odaklarla işbirliği, Türk güvenlik kurumlarının işleyişine de yansımıştır.
Neredeyse 1938’den beri iktidar yanlısı olmayan kişi ve kuruluşlar, iktidarın istediği bir biçimde takip, baskı ve yaptırıma maruz kalmışlar, ayrıca iktidarların neredeyse uzantısı haline gelmişlerdir.
Özellikle, amir düzeyindeki bazı kişiler devletin güvenlik açısından olanaklarını 12 Mart ve 12 Eylül dönemlerinde açıktan, ABD’ye bağlı kontrgerilla faliyeti olarak icraa etmişler ve emperyalistlerin isteği ve iktidarın maşası haline getirmek istemişler, adeta, Türk devlet ve milletinin yararına değil, kurumların olanaklarını emperyalistlerin ve onların yerli işbirlikçilerinin istekleri ve amaçları doğrultusunda kullanmışlardır. Bugünde bu durum devam etmektedir.
Bundan Türk Devleti, rejim ve Türk Milleti çok zarar görmüş ve bu durum ülkemizde emperyalizme bağımlılığı artırmıştır.
Halbuki, Türkiye’de ki güvenlik kurumları Anayasa gereği her hangi bir siyasi erk için kurulmamıştır ve sadece Türk Millet ve Devletinin menfaatlerini koruma, kollama ve tehlikeyi bertaraf etmekle görevlidir.
Emperyalistlerin ve onların kuklası olan gayri milli iktidarların korunması ve kollanmasıyla görevli değildir.
Türk Güvenlik Kurumlarında güvenlik konusundaki yanlış uygulamaları, geçtiğimiz yüzyılda, Türkiye özellikle ABD’nin patronu olduğu NATO’ya girdikten sonra bariz bir biçimde yaşamıştır.
Bu süreçte, Türkiye Cumhuriyetinde gayri milli iç düşmanla ve belirgin olarak bilinen dış düşmanla mücadele etmek için oluşturulan güvenlik kurumlarının içindeki emperyalist ve işbirlikçi uzantıları vasıtasıyla, milli güvenlikle ilgili kurumların devlet olanakları Türkiye’nin rejim değişikliğini red edenlere, Atatürk ilkelerini ve devrimlerini savunanlara ve iktidarla aynı düşüncede olmayan farklı milli siyasi görüşten olan kişi ve kuruluşlara karşı kumpaslarda ve ezme girişimlerinde kullanıldığını zaman zaman tüm millet olarak hepimiz yaşadık.
Bugünlerde de maalesef bunların devam ettiğini görüyoruz.
Biz TMH olarak bu durumun Türkiye’de Devlet ve Milletin bekası için milli yönde değişmesinin gerekli olduğuna inanıyoruz.
Türk Güvenlik Kurumlarının, içindeki kişi ve makamların sadece Türk Devlet ve Milletinin menfaatleri doğrultusunda hareket etmesinin bir Anayasa emri olarak tatbik edilmesini talep ediyoruz.
Bu anlamda Türk Devlet ve Milletinin milli menfaatlerini savunan ve bu uğurda mücadele eden hareketimizinde, milli menfaatler çerçevesinde Anayasal zeminde mücadele eden bir Sivil Toplum Hareketi olarak değerlendirilmesini, Hareketin faaliyetlerinin iktidarın istemi doğrultusunda baskı, kumpas ve yaptırımlara maruz kalmamasını, güvenlik güçlerinin TMH’ye karşı iktidar güdümlü hareket etmemesini, Anayasal bir Devlet Kurumu olan güvenlik makamlarının ve içinde milli menfaatleri korumak ve kollamakla ilgili olarak çalışanlarının bu konuda doğru bir şekilde ve Anayasa’ya bağlı kalarak hareket etmesini arz ve talep ediyoruz.
Ve bu anlamda Türk Güvenlik Kuvvetleri içindeki devlet ve milleti korumak, kollamakla görevli kişi ve makamların bu konuda çok iyi değerlendirme ve uygulama yapmasını talep ediyor ve bekliyoruz.
Çünkü bir ülkede vatan ve millet sadece güvenlik güçleriyle korunmaz ve kollanmaz.
Bir ülkede Milli Bilinci kitlelere yaymak, bunu örgütlemek ve ülkede her düzeyde geliştirmek konusunda STK ve milli sivil hareketlerde demokratik, bağımsız kuruluşlar olarak yer alırlar.
Bu Türkiye Cumhuriyetinde de Anayasa’nın vatandaşa ve sivil kuruluşlara verdiği temel, siyasi ve demokratik bir haktır.
Güvenlik kurumları da bu hakkı korumak ve kollamak taraftarı olmalı, milli kişi ve kuruluşlarla değil; milli olmayan, işbirlikçi iç ve dış düşmanla uğraşmalıdır.
Çünkü Türk Devlet kurumlarının asli görevi budur.
İktidarın veya işbirliği yaptığı dış güçlerin kurumu ve emir eri olmak değildir.
Kısaca, Türk Güvenlik Kurumları, iktidar veya bir başka gücün emir eri olarak değil, Türk Milleti ve Devleti için Anayasa’nın koyduğu kanun, emir ve talimatlar doğrultusunda hareket etmelidir.
Vatansever olan kişi ve kurumlara karşı iktidar ve onun bağlantıda olduğu dış güçler için değil, milli kişi ve kuruluşların hak ve hukukunu gözeterek hareket etmelidir.
İşte bu nedenlerle TMH olarak Türk Güvenlik Kurumlarından sadece Anayasa’ya bağlı hareket etmelerini, her hangi bir siyasi erkin payandası olmamalarını, Anayasa’ya göre tarafsız davranmalarını, sadece ve sadece olması gerektiği gibi Türkiye Cumhuriyeti’nden, Milletinden yana taraf olmalarını bekliyoruz.
TÜRK MİLLİ HAREKETİ
bilgi@turkmillihareketi.com