DÜZEN KENDİNİ NASIL KORUYOR?

“Türkiye’de iki tür siyasi parti vardır. Biri ” Kurdurulan Parti” diğeri de “Kurulan Parti”… İlki için sayısız örnek vardır ama ikincisi için nerede ise yoktur diye söylenilebilir. Hatta internet aleminde olduğu gibi parti isimleri bloke edilsin ve başkaları kullanamasın diye partiler de kurdurulmuştur.”

Türkiye’de siyasi partilerin hukuki altyapısı; Anayasa, Siyasi Partiler Kanunu, Seçim Kanunu ve Yargıtay ile Sayıştay denetimlerinden oluşur.

Siyasi parti kurmak her ne kadar kolay gibi gözükse de aslında büyük zorluklar içerir.

Günümüzde yani 2020 yılı itibariyle ülkemizde 84’ün (an itibarıyla Yargıtay sitesinde bu sayı 150’ye yükselmiş gözüküyor) üzerinde siyasi parti bulunmaktadır.

Dediğimiz gibi bir siyasi parti önceden izin alınmaksızın Türk vatandaşlarınca kurulabilir. Ama zorluklar çıkarılmadığı takdirde! Yani bir bakmışsınız kolay gibi gözüken (parti kurmak suretiyle) siyaset yolu dikenli ve yokuşlu bir hale ge(tiri)lebilir…

Ülkemizde faaliyet gösteren siyasi partilerin tüzük ve programlarına birde üstüne ek olarak söylemlerine bakınca, birbirlerinden pek bir farklarının olmadığını görürüz…

Halk arasındaki yaygın kanaate göre dış devletlerden ( ABD, İngiltere vesaire gibi ) veya üst akıldan izin almaksızın bir siyasi parti kurulamaz, iktidara gelinemez ya da mecliste yer alınamaz…

Burada kast edilen şey dışarıda ve içeride komplike bir düzenin varlığıdır. Bu düzenin varlığına rağmen siyaset yapılamaz eğer yapılacaksa da bu düzenin kontrolünde bir siyasi yapı oluşturmak gerekir denilmek istenmektedir. Ya da başka bir anlamda, iktidar ve muhalefet elbiseleri önceden kesilip biçilmiş ve partilerin üstüne giydirilmiştir diyebiliriz…

Hani bir zamanlar halk arasında “Türkiye’de ABD’ye gitmeden başbakan olunamaz” söylemi vardı ya, bu aslında bir düzenin halk arasında ki söyleniş ve kabulleniş ifadesidir. O zaman buradan ABD’ye gitmeyenin iktidar olmak istemediği veya iktidar yapılmayacağı sonucunu da çıkartmak mümkündür!

Gerçekten belgelendirilemese bile bir küresel düzen ve onunla her daim dirsek temasında olan bir iç düzen ( üst akıl, derin devlet, müesses nizam vesaire gibi ) vardır. Eğer işler iyi gitse ve bu düzen ortaklığı Türk Milleti ve insanlık alemi için güzel işler yapsa elbette eleştiriye ve arayışlara gerek kalmazdı diye düşünmek gerekir.

Ancak anlattığımız bu düzen(ler)in kontrolündeki siyasi partilerle Türkiye’deki sorunların her geçen gün ağırlaştığını ve çözümsüz hale geldiğini görüyoruz.

İktidar ve muhalefet bloklarının ucuz ve yüzeysel siyaseti bize bunu açıkça göstermektedir.

Bu sebeple Türkiye’nin bu iktidar ve muhalefet partilerinden bir an önce kurtulup; yerli, milli ve bağımsız (buma sivil diye de eklemede bulunmak lazım) ve de düzenin kontrolünde olmayan (kurulan kurdurulan değil) siyasi partilere kavuşma ihtiyacı bulunmaktadır.

Aynı zamanda şikayetçi olduğumuz düzenin içinde kendine milletvekili, belediye başkanı, bakan, başbakan ve Cumhurbaşkanı olarak da yer bulmak isteyen siyasetçilere de ihtiyaç yoktur. Bunların yapacağı işler kendilerinden önce o makamlarda oturanların yaptıkları işlerden farklı olamayacaktır. Yaşanan gelişmelere bakarak Türkiye’nin bunlara tahammül gösterecek zamanı kalmadığını rahatlıkla söyleyebiliriz!

Yine tekraren belirtmek gerekir ki; Türkiye’nin kalıplaşmış düşüncelerle ( sağcı, solcu, milliyetçi, muhafazakar, dinci, mezhepçi vesair gibi) düzenin kontrolünde hareket eden siyasetçi ve siyasi partilere de ihtiyacı yoktur.

Ülkemiz her şeyin önünde, cumhuriyetin kuruluş ilkelerine bağlı olmak kaydıyla milliyetsever, yurtsever ve reformist anlayışa sahip siyasetçiler ile onların oluşturacağı (kurulan kurdurulan değil) siyasi partiler tarafından yönetilmelidir.

Memleketimizde yapılan siyaset ve gelişmeler mercek altına alındığında temel sorunların en önemlilerinden birinin bu “düzen partileri” olduğu görülmektedir.

O zaman sorunlardan arınmak için yapılacak iş; yerli, milli, bağımsız, bağlantısız ve sivil siyaset yapacak siyasi partilerin kuruluşuna katkı sağlamaktır.

Bunu düşünmek ve yaşama geçirmek gelecek nesillere karşı bizlerce ödenmesi gereken bir borçtur. Aksiňe halde bugünümüzü heba eden düzen partilerinin geleceğimizi de çalmalarına göz yummuş oluruz…

“Dört yıl önce yazılmış bu yazıda ifade edilen gerçeklikten bir sapma var mı? Hala arayışımızı tamamlamadık mı? Doğru olanları yapmacakmıyız? Unutmayın vakit geçip gidiyor ve sorunlarımız günbegün ağırlaşıyor! Sorumluluk bu gün yaşamını sürdüren bizlerin üzerinde… “

Özcan PEHLİVANOĞLU
16 Temmuz 2020 / İzmir

Bunlara da bir göz atın

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir